9 Ocak 2011 Pazar

Zaman Yolcusunun Karısı - Time Traveller’s Wife



Bilim-kurgudan pek hoşlanmam. Zamanda yolculuk konulu filmlere bu sebeple uzak dururum. Kitabı okumamış, görmemiştim, ki görsem de bu isimde bir kitaba uzak dururdum. Film afişlerini orada burada gördüğümde de aynı sebeple ilgi göstermemiştim. Ama işte geçen sene, gazetelerde film hakkında birkaç olumlu yazı okuyunca, bir şans vereyim demiştim. Nereden bilirdim o sinema salonundan ben o vaziyette, kafamda o düşüncelerle çıkıcam. Öyle sevdim ki filmi, bu senenin ilk günü izleyeceğim filmlerden biri o olsun istedim.

Okumayanlar ve izlemeyenler için, bu, zamanda yolculuğu konu edinen bir kitap ve film değil. Bu, aşkı, beklemeyi, tahammülü, kızgınlığı, kızarken de sevmeyi, kopacak olmayı bilmeyi, birlikte korkmayı, özlemeyi konu edinen, izlerken ince ince sızlatan, gülümseten, aşkın o sıcaklığını, yakınlığını, uzaklığını içinize nüfuz ettiren, her şeye değer dedirten, tüm bunları çok gerçek duygularla anlatabilen, çok ama çok güzel bir aşk hikayesi.

Çok sahnesi var hatırlamak ve tekrar görmek istediğim, ve sizi aşk üzerine düşüncelere sevk eden. Aklımda kalan sahnelerden sadece biri: Henry ve Clare kavga ederlerken, Henry Clare’e, “seçme şansın vardı” dediğinde Clare’in “seçme hakkım hiç olmadı” demesi. Öyledir ya, bir seçim gibi gösterirler aşkı. Halbuki Clare’in seçme şansı yok, çünkü onu daha ilk gördüğü andan itibaren aşık Henry’e, en başından beri onu seviyor, onu bekliyor. Aşka düşmüş bir kere, seçme şansı olur mu hiç bundan sonra. Zor olacağını bilse de, dönüp gidebilir mi. Özleyeceğini bilse de sevmemeyi seçebilir mi.

Nasıl bir hayat seçtiğini biliyor Clare, ama seçme şansı yok işte, aşıkken yok. Hayat hep onu bekleyerek, onu özlemekten yorularak, ve onun yokluğunda ona kızarak geçecek. Ve Clare ona kızdığında bile Henry’i yine Henry ile aldatacak.

Filmin her sahnesini aklıma not etmeye çalışıyorum. Ama en çok, başlangıç sahnelerinde, Clare’in daha küçük bir kızken ağaçların arasında koşması ile, o en son sahnede yine aynı ağaçlıklı yolda bu sefer Henry'e koşması kalıyor.

Öyle güzel bağlantılar, öyle güzel ayrıntılar var ki, ikinci kez izlemek bile büyük keyif veriyor.

7 yorum:

Ebru dedi ki...

Bilim kurgudan çok hoşlanmıyorum ben de ama anlattığın gibi olsun izlerim:) Son 1 haftamız kaldı sınav dertlerine son diyeceğimiz o kadar çok ki izlemek istediğim şey bunu da listeye almalı ve eğer hislerimiz bloga, bir yere yazmazman unutuyorum:( Çözüm bulmam lazım unutkanlığa.

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Müziciğim,
Bu aralara aynı filmleri izliyoruz. :))
İki hafta önce seyrettim ve yazdıkların bu filmle ilgili olarak, tümüyle benim de aklımdan geçenlerdi.
İyi ki yazdın. :)

New York Muhtari dedi ki...

http://www.meteliksizler.net/7891-zaman-yolcusunun-karisi-2009.html

bir daha izlemek istersen diye...

"But don't you think […] that ... it's better to be extremely happy for a short while, even if you lose it, than to be just okay for your whole life?"

müzi dedi ki...

sevgili ebru,
bir bilim-kurgu filmi değil zaten bu. isminden dolayı ben öyle sanmış o yüzden başta ilgi göstermemiştim. senin de seveceğini umarım. unutkanlık ise ortak bir dert ama bence çok da dert etmemeli, boşver unut gitsin :)

sevgili ekmekçikızım,
belki de biz biraz fazla film izliyoruz, o yüzden de denk geliyor olabiliriz:)

muhtarcım,
o cümle geçtiğinde ben de "hmm" deyip bi düşünmüştüm. bence haklı, sence? :)

New York Muhtari dedi ki...

borges'in anlarini hatirlatti bana da... ahh o anlar yasami daha anlamli kilmiyor mu??

Ebru dedi ki...

İyi misin güzel yürek yoksun?

müzi dedi ki...

muhtarcım, o nasıl bir "ahh" öyle, ahh ah :))

sevgili ebru, haklısın yokum. şu dönem işler biraz sıkışık. ve de iyi misin diye sorman ne güzel. sensin güzel yürek :)