19 Mayıs 2009 Salı

başka bir ben

bugünlerde bir başka biri olma isteği var içimde. eskiden hoş karşılamadığım ama bugün sahip olmak istediğim bazı karakter özellikleri var.

en basitinden patavatsız biri olmak var aklımda. dediğim nereye gider diye düşünmeden, aklımdan geçeni ölçüp biçmeden pat diye söylemek var. patavatsız kelimesi, aklından geçeni pat diye söylemekten mi geliyor acaba. öyle olsa ne güzel olur.

sonra... biraz sağı solu belli olmayan insanlardan olup, insanları korkutayım. hani delidir bu, ilişmeyelim deriz ya birileri için, dediklerine karşı gelmeyiz ya da söyleyeceklerimizi önceden tartarız aman dikkat edelim delidir bu deriz. işte ben o deli olmak istiyorum. insanlar benle konuşurken önce bir düşünsün, öyle söylesin istiyorum. bilsinler, ben patavatsız ve deliyim, yeri gelirse kırarım.

sonra... umursamaz biri olayım. bir şey mi yaptım ya da söyledim, "söyledim kardeşim, içimden bu geldi, aklımdan bu geçti, bunu hak etti", deyip kestirip atayım ama sonra o konuyu kafamda hiiiç tartmamayım. vicdan muhasebesi yapmayayım. yapayım ve geçeyim, öyle umursamaz olayım.

sonra, fırıldaklığa varacak şekilde pembe gözlüklü olayım. mesela, yolunda gitmeyen şeyler olduğunda, işler planladığım gibi gitmediğinde, "yok aslında benim kafamdaki tam da bu şekliydi" diyeyim. ve o şekli hemen benimseyeyim. o olmadıysa bu diyeyim. olanı seveyim ve olmayan için dertler edinmeyeyim. kolay sileyim yani kafamdakini ve önümdekini de kolay benimseyeyim.

bir de şu basit yaşam var ya, onu başaracak kadar basitleştireyim düşüncelerimi. adil olmak ve haksızlık etmemek adına o kadar çok düşünüyorum ki ara tonları, halbuki siyah siyahtır, beyaz da beyaz diyeyim. iyi iyidir, kötü de kötü. ama'lar olmasın. bir de şuradan bak olmasın. buradan baktım ve bunu gördüm diyeyim. bitti tamam kes kafamı ütüleme diyeyim.

olmaz, olunmaz diye bir şey yok. insan dener, bakar, hoşuna giderse benimser.

13 Mayıs 2009 Çarşamba

kavga etme sanatı


kırılgan, alıngan insanları pek tutmam. hani laf edilmeyecek, hep gönlü hoş tutulacak, yüzüne bir şey söylenmeyecek ve söylendiğinde cevap vermek yerine küsüp, surat asacak, gurur yapacak, sessiz sedasız köşesine çekilecek türden.

uyumsuzluktan da hoşlanmam. insan ne zaman diretmesi gerektiğini, ne zaman sırf karşısındakinin gönlü hoş olsun diye peki demesini de bilmeli. peki dersem pes etmiş olurum, kaybederim gibi gereksiz gururlara girmeyecek.

kavgacı olmak güzel değil ama yeri geldi mi kavga etmesini de bileceksin. öyle kaçak dövüşür gibi laf aralarında ufak ufak sinir bozucu laflar sokuşturmayacak, istediğin kavgaysa adamakıllı kavga edeceksin. kavgadan kastım, bağırıp çağırmak istediğin o an gelip çattığında, söyleyeceksin derdini bağıra bağıra, o da cevap verecek sana yine bağıra çağıra. ama hakaret etmeyeceksin. bel altı vurmayacaksın. her işin bir raconu var, sen de öyle kavga edeceksin.

makul bir süre sonra sinirler dindiğinde, kavga eden sanki sen değilmişsin gibi, "çay içer misin?" diyeceksin. o da "içerim" diyecek.

surat asma uzamayacak. gurur yapmayacaksın. o kavga orada kalacak. kırılmayacaksın. gücenmeyeceksin. kin tutmayacaksın. anlaşmazlık hala geçmemiş, hala başka kulvarlardaysanız, yine konuşarak orta yolu bulmaya çalışacaksın. yine kavga edersen yine barışacaksın.

yoksa her çarpışmada kırılacaksan, köşene çekileceksen, küçük çocuklar gibi surat asacaksan, çekilmiyor. hiç.