29 Eylül 2007 Cumartesi

geldim ama...

geldim ama yazmak icin hic enerjim yok.

15 gundur yoktum. zorlayici, hirpalayiciydi. simdi geldim ama beraberimde bin turlu yukle. ne yazmak icin vakit var, ne de keyif. ustelik mevsimsel de degil bu keyifsizlik hali, ne yapacagiz bilmem artik.

bu keyifsizlik hali gecene dek, ben yazmaktan cok diger arkadaslari okuyacagim sanirim.

13 Eylül 2007 Perşembe

nazende'yi bilir misiniz?

bir azeri turkusu hani, ama cok daha ote birsey bence.

oyle bir turkuki, sanki diyorum, bu turkuyu daha cok kisi bilse, dunyada hic kotuluk olmayacak. sanki bu turkuyu bilen biri bir daha asla kotu bir sey yapamayacak. tertemiz, arinmis olacak.

dunyanin haline bakip da, gazetede haberleri okudugumda nasil ki tum umutlarim sonuyorsa, bu turku de benim icin dunyada guzel seylerin de olduguna dair bir kanit. boyle bir turku varsa sayet, dunya kotu bir yer olamaz diyorum...

en cok sevdigim hali aslinda serkan cagri'nin yorumu, ama albumundeki yorumu. oyle guzel calmis ki nazende'yi, geceden sabaha yalnizca onu dinledigim olmustur. uzakta olan sevgiliyi dusunup de efkarlanmak icin birebirdir. o donem oyleydik, ben baska diyarlarda o baska...

youtube'da buldum serkan cagri'nin yorumlarini. ama albumdeki halini bildigim icin, canli performasini sindiremedim icime. o benim sevdigim haline ihanet edip de onu ekleyemedim buraya. bilgisayarimda kayitli olani da buraya nasil ekleyecebilecegimi bilemedim.

ama turku halini de buldum neyseki. o da cok cok guzel. daha farkli serkan cagri'nin yorumundan. ne de olsa serkan cagri arkasinda koca orkestra ile caliyor. turku hali ise, daha bir naif, daha bir nazenin.

firtina dizisinin goruntuleri uzerine eklemisler turkuyu. olsun, olsun da nasil olursa olsun...

bu arada, gunun kelimesi, nazende, narin, ince = tander

sevgiyle,

12 Eylül 2007 Çarşamba

gece=kveld, gunduz=dag

gunun kelimeleri gece-gunduz cunku gecem gunduzum birbirine girmis durumda. ders calisiyorum, tam yumurta kapiya dayandigi anda. ayin ucuncu haftasinda doktora panelim var. panele sunacagim raporlarin son teslim tarihi onumuzdeki pazartesi (17 Eylul). ama pazartesiye kadar vaktim var diyemem cunku pazartesi bir de konferans var, yani sunumuma da hazirlanmam gerek. su an ortada ne bir powerpoint var ne de yazi.

su an kendime cok kizginim. herseyimi hep en son ana biraktigim icin. hep boyleydim ben. bir sekilde programa sokamiyorum kendimi. vaktim genis oldugu zaman hep baska seylerle ugrasmayi seciyorum. ne zaman ki vakit daraliyor ve panik anlarim basliyor, basliyorum calismaya. bilmem, belki de boyle kabul etmeliyim kendimi. kabul etmesem ne olacak ki zaten. yillarca hep 'artik erkenden hazirlanacagim' sozleriyle kandirdim kendimi, durum yine ayni, hep ayni. neyle savasiyorum ki, boyleyim iste.

su paneli sagsalim bir atlatayim, danismanlarim beni baslarindan def etmeden bir kurtulayim, soz artik hep zamaninda hazirlanacagim. sunu bir atlatayim, soz...

10 Eylül 2007 Pazartesi

her gune bir norvecce kelime...

norvecce'ye basladik. 12 kisi toplanip degisik sesler cikiyoruz sinifta. Norvecce kulagim icin hala cok yabanci bir dil. sesli harfler tamam da, sessiz harfleri cikarmak cok zor. bir cogunun soylenisi alisik oldugumuz sekilde degil. sanki iki sesin birlesmesinden olusuyorlar. anlatamam yaziyla... hocamiz bu sesleri nasil cikarmamiz gerektigini anlatirken teker teker her harf icin, dilimizin agiz icinde alacagi sekli, dudaklarimizin alacagi sekli anlatiyor. biz de anladigimiz kadariyla tekrar ediyoruz.

kurs sabah saat 8'de basliyor (calisanlara yonelik oldugu icin boyle erken bir saat, kurs bitiminde herkes isine gidiyor, yas ortalamasi da 30 gibi gorunuyor).

yani sabah sabah koca koca insanlar bir araya gelip boyle garip garip sesler cikiyorduk bu sabah.

norvecce, kurallari geregi cok zor gibi gorunmuyor. kolay yanlari var. mesela fiil cekimi her sahis icin ayni, fransizca ya da turkce'de ki gibi degil. bunun boyle oldugunu ogrenmek benim icin buyuk bir rahatlamaydi. benim icin zor olani, telaffuzu. dedigim gibi, henuz kulak aliskanligi kazanmadigim icin, bir seyler soyluyorum ama nasil soyledigim hakkinda pek bir fikrim yok. cogu zaman yalnizca sesler cikariyormus gibi hissediyorum.

bir ders kitabim, bir alistirma kitabim ve bir de cd'm, ders calisiyorum. cok garip hissettim kendimi. sanki yine ortaokuldayim, kitaptan alistirmalari yapiyor, kitabin arkasindan kontrol ediyorum. o gunler canlandi yine gozumun onunde. okuldan eve gelir, odama kapanir, bir suru ingilizce odevimi yapardim. ders kitabi ve alistirma kitabi arasinda gidip gelerek. guzel bir duyguydu ama hissettigim. huzurlu bir duyguydu. neler dusunuyordum acaba o yillarda diye gecirdim icimden. belki uzun zaman oldu ama cok da unutmus degilim o cocugu, yasadiklarini, icinden gecenleri. tek derdimizin odevler ve sinavlar oldugu yillar. gerci tek dert asla bunlar degildir, cocuklar her zaman haberdardirlar etraflarinda olup bitenlerden. neyse, konuya donelim.

simdi bir suru odevim var yapmam gereken, persembe sabah 8'de yine toplanip eglenecegiz. ha, bunu soylemeyi unuttum degil mi? sinifta cok egleniyoruz. 2 ingiliz, 1 fransiz, 1 alman, 1 rus, 2 cinli, 1 filipinli, 1 sirp, 1 hollandali ve 2 turk'ten olusuyor sinif profilimiz.

bu arada, birlikte ogrenmemiz acisindan, buraya her gun bir norvecce kelime ve anlamini ekleyecegim. 1 ayin sonunda norvecce bilmeyenler de 30 norvecce kelime biliyor olacaklar.

ilk norvecce kelimemiz olmasi acisinda, bugunun kelimesi:

hoscakal = ha det

4 Eylül 2007 Salı

yabanci bir ulkede yabanci oldugunuzun hatirlatildigi anlar

yabanci bir ulkede yabanci oldugunuzun size hatirlatildigi durumlar vardir. geldigimizden beri bu burokrasileri bitiremedik. gelir gelmez polis kaydimizi yaptirdik. baska, bir de saglik kontrolu var. bunu da dun yaptirmayi planliyorduk ki dun acik olmasi gereken muayene odasi kapaliydi.

bu tur islemler benim sinirime dokunuyor. tamam yabanciyim ama zaten buraya gelmeden bir suru islemden gectim ben. vizemi aldim, yasama iznimi aldim... zaten bunlar verilene kadar sizin hakkinizda yeterince arastirma yapiliyor, hakkimdaki tum evraklar toplaniyor. buraya geldikten sonra hala ne istiyorlar anlamiyorum.

bir kere anlamadigim, neden buraya gelip de saglik kontrolunden gecmek zorundayim? nereden geliyorum ki ben? afrika'da tamam bilinen bulasici hastaliklar var, ama ben oradan gelmiyorum. ucuncu dunya vatandasi oldugumuz bu sekilde hatirlatilmaya calisiliyor sanki surekli.

peki ya saglik muayesinin yapildigi yer neresi? bir hastane, ya da bir medikal centre degil elbette. alakasiz bir yerde, oylesine bir oda. buyuk ihtimal icinde yalnizca bir x-ray cihazi var. kapali oldugu icin odanin icine giremedim. ama bildigim rontgenimizin cekilecegi.

sinirime gidiyor iste. sanki vebaliyim da ben, kendilerini benden korumaya calisiyorlar. ikinci sinif vatandasiz sanki.

size ikinci sinif vatandas oldugunuzun hatirlatildigi bir diger yer, havaalaninda ulkeye giris yapacaginiz yerdir. o ulkede ikamet ettiginiz goruluyordur, ama yine de gumruk memurlari 'gecici bir sure icin' orada oldugunuzu hatirlatmak isterler size.

bir defasinda, ingiltere'deyiz hala. ogrenciyiz ve Turkiye'den tatilden donuyoruz. Havaalanindayiz, giris yapiyoruz. Pakistan ya da Hint asilli bir kadin memur. Klasik sorular soruyor. Nerede ogrencisiniz, hangi alanda okuyorsunuz gibi... Bunlar tamam. Ama bizim cevaplarimizin sonunda yaptigi bir yorum vardi ki beni sinir etmeye yetti. Biz cevaplarimizi verdik, o da basiyla onayladi ve soyle dedi, "yani, egitiminizi tamamladiktan sonra ulkenize geri donuyorsunuz" (so, after you finish your studies you are returning back to your country).

Ben sasirdim, 'evet' diye cevapladim ama anlamadim, bu bir soru muydu, emir miydi yoksa sadece bir yorum muydu. Ama daha cok, benim buraya belli bir sure icin geldigimi hatirlatan, ve egitimim bittikten sonra bana ne yapmami soyleyen bir cumleydi.

Sinirlendim cunku egitimim bittikten sonra ne yapacagima ben karar veririm. bir ulkede kalmak icin belli kurallar oldugunu biliyoruz, ama bunlari yerine getirdikten sonra ister kalir ister kalmam, sana ne. bunlari soylemedim tabi memura, simdi bir bela almayayim basima diye. ama ona da sormak istedim, 'madem oyle, sen ya da senin ailen neden donmediniz ulkenize?'.

sanirim canimi asil sikan, ikinci sinif vatandas muamelesi gormek. kendimi kimseyle kiyaslamiyorum, hic derdim degil. ama kiyaslarsam biliyorum ki hic de altta kalacak meziyetlerde degilim. pek cok seye milliyetimden dolayi maruz kaliyor olmak canimi sIkIyor. bunun cozumu, vatandasliga basvurmak. ama onu da yapmayi dusunmuyorum. cunku bu yad ellerde kalici olmak istemiyorum.