26 Haziran 2009 Cuma

Aşk ve Gurur

okurken her defasında kendimi bir ayinin ortasındaymışım gibi hissederim. sadece güzel bir kitap okumanın verdiği keyif değil, çok daha başka şeyler var orada. Bay Darcy var bir kere, burnundan kıl aldırtmayan ama sevdiği kadının onuru ve iyiliği için yapmayacağı şey olmayan Bay Darcy. bunları yaparken de bas bas bağırmayan, teşekkür beklemeyen, görevini yapıp sessizce duran Bay Darcy. Tavşan, filmini yazmış geçen gün. Keira Knightley'nin oynadığı. ben de onun yazısına yorum bıraktım. sonra düşündüm, ben nasıl Aşk ve Gurur aşkım konusunda daha önce yazmadım. sonra dedim, şimdilik Tavşan'a bıraktığım yorumu koyayım buraya, sonra yazımı yazarım...

Blogger müzi dedi ki...

tavşannn,
bak kızma ama, :)), sen filmi beğendim dediğinde ve de colin firth'ten pek hazetmediğini söylediğinde, diziyi seyretmediğini aklımdan geçirmiştim. aslında haklısın, bu biraz haksızlık, film dizinin gölgesinde kalıyor ve kendi kriterleri içinde değerlendirilmiyor. ama konu Aşk ve Gurur (sen doğru tercümesini vermişsin tabi [Gurur ve Önyargı], ama bu da kalıplaşmış ya, sanki Aşk ve Gurur demeden olmuyor), ne diyordum, konu Aşk ve Gurur olduğunda çok katı kriterlerim var benim. o dizi öyle müthiş bir dizi ki, filmin yapılmasına hiç gerek yoktu. o diziyi ben hala kütüphaneden alıp izliyorum. kitabı 3 kez okudum, bu aralar yeniden okumaya başlarım. O benim başucu kitabım, en kıymetli hazinem..

Bay Darcy meselesine gelince... benim ilk ve en uzun süreli aşkım... Bay Darcy demek Colin Firth demek, Colin Firth demek Bay Darcy demek. Hem de ben önce kitabı okumuş, sonra diziyi izlemiştim, ve Colin Firth gerçekten Bay Darcy idi. Başkası olmazdı, olamazdı. Bridget Jones'ta da Bay Darcy rolünde Colin Firth vardır, bilirsin. e bunun tek bir nedeni var... çünkü Bay Darcy demek Colin Firth demek :))

filme gelince... tüm bunların gölgesinde silindi gitti film. izlemiştim ama inan kafamda filme ait hiç bir özellik kalmadı. Aşk ve Gurur dedin mi, o konuda tek bir kitap ve tek bir dizi tanırım. tutucuyum bu konuda evet :)))


12 Haziran 2009 Cuma

birey vs. toplum

biraz önce sugibi'yi okuyordum. anlattığı bir konuda içim ezildi. bir yakınının başına gelenlerden yola çıkarak aldatmak konusunu yazmış. kadın 9 aylık hamileyken, kocası başka birine aşık olduğunu ve boşanmak istediğini söylüyor. daha sonra da boşanılıyor.

aşk için her şey yapılır deriz ya, yok ya, aşk için her şey yapılmaz. şu yukarıda sözü geçen aşka zerre kadar saygı duymuyorum. bunun gibilerinin dilinde, insanın adiliğini örtmek için kullandığı bir laf olup çıkıyor aşk. aşk insanı yüceltir, ama bu gibilerini yerin dibine sokuyor. yaptığınız adiliğin adını aşk koymayın. adiyim deyin, aşağılık herifin, şerefsizin tekiyim deyin, ama aşığım o yüzden demeyin.

bir de o adamla birlikte olmayı seçmiş kadın (metres) var tabi. kadınlar hayatta yeteri kadar haksızlığa uğruyor zaten. o yüzden kadınların birbirlerine arka çıkmaları gerektiğine inanıyorum. ama bu türler yüzünden utanıyorum kadınlığımdan. kadın demeyelim bunlara, arsız diyelim, rezil diyelim ama kadın demeyelim.

geçen gün konuşuyorduk. şu modernitenin getirdiği bireyselliğin ardından ahlak ve toplum değerlerinin önem kaybetmesi, aslında toplumu çok savunmasız bırakıyor. batı medeniyeti ile yaygınlaşan bireysel yaşam, "çünkü ben öyle istiyorum" cevabının yeterli olduğuna kanaat getiriyor. insan çıkarını her şeyden üstün görüyor. bunun akabinde sorumluluk, mantık ve yanlış-doğru gibi kavramlar değerini yitiriyor. "çünkü ben öyle istiyorum" cevabı başlı başına yeterli sayılıyor.

bireyselliğin kötü yanı, insanın arızalı bir varlık olduğunu hesaba katmaması. gazetelerin üçüncü sayfa haberleri, insanın hür iradesiyle kendine ve başkalarına yaptıklarını yazar. üçüncü sayfalar, insanın ne kadar zayıf/cani/aptal bir varlık olabildiğine dair en güzel kanıttır. zor hayat şartlarında düzgün kalabilmek güçlü bir kişilik gerektirir. işte toplumsal/ahlaki değerler de, insanın zayıflık gösterebileceği zor dönemlerde, insana kılavuzluk ederler.

işte modern toplum, bireyselliği öne çıkarıp toplum değerlerini kenara atarken, aslında kendi kolunu kesiyor. çünkü kendini istediği gibi davranmakta hür gören birey, yine kendi gibi düşünen ve değerlerden çok kendi bireysel çıkarlarına önem veren biri tarafından dolandırılabiliyor, aldatılabiliyor, kandırılabiliyor.

en başa dönecek olursak, hamile karısını terk eden adam ve evli adamı ayartan kadın, aynı şey başlarına geldiğinde, şikayet etme hakkına sahip değiller. çünkü karşılarındaki insanlar da aynen kendileri gibi, kişisel istek ve ihtiyaçlarını herşeylerden üstün tutarak hareket ediyor olacaklar.

bu da pek öğretici bir yazı oldu sanki... halbuki sırf sinirimden başlamıştım yazmaya...