28 Eylül 2010 Salı

eylül'ün ardından...

Eylül, başıma ne geldiyse hep senle geldi. canın sağolsun, yine de güzel, hep güzelsin.

13 Eylül 2010 Pazartesi

Başak tarlaları meselesi... ya da benim derdim...

Tilki şaşırmış, meraklanmıştı:
-Yoksa başka bir gezegende mi?
-Evet.
-O gezegende avcı var mıdır?
-Yok.
-Bak, bu çok ilginç. Peki ya piliç?
-Yok.
-Hiçbir şey tam istendiği gibi olmuyor, dedi tilki içini çekerek. Ama hemen konuya döndü:
-Hayatımda hiç değişiklik yoktur. Ben piliçleri avlarım, insanlar beni avlar. Bütün piliçler birbirine benzer, bütün insanlar da. Doğrusu epey sıkıcı. Ama beni bir evcilleştirsen, hayatım günlük güneşlik oluverir. Öteki ayak seslerinden bambaşka bir ayak sesi tanırım. O sesler korkuyla kovuğuma kaçırtır beni, seninkiyse tatlı bir ezgi gibi yeraltından çağıracaktır. Bak, öteki buğday tarlalarını görüyor musun? Ben ekmek yemem. Buğdayın önemi yok benim için. Buğday tarlaları bana bir şey demiyor. Bu, çok acı, ama senin saçın altın renginde. Beni evcilleştirsen ne iyi olurdu, bir düşün! Altın rengindeki başaklar seni anımsatacak artık. Başaklardaki rüzgarı dinlemeye can atacağım.

Tilki sustu ve uzun bir süre Küçük Prensi süzdü:
-Ne olursun evcilleştir beni, dedi.
-Çok isterdim, ama vaktim az. Dostlar edinmeli, yeni şeyler tanımalıyım.
-Yalnız evcilleştirdiğin şeyleri tanıyabilirsin, dedi tilki, insanların tanımaya ayıracak zamanları yok artık. Aldıklarını hazır alıyorlar dükkanlardan. Ama dost satan dükkanlar olmadığı için dostsuz kalıyorlar. Dost istiyorsan, beni evcilleştir işte...
-Evcilleştirmek için ne yapmalıyım?
-Çok sabırlı olacaksın. Önce benden biraz ötede çimenlerin arasında oturacaksın. Şöyle. Ben seni göz ucuyla süzeceğim, sen ağzını açmayacaksın. Çünkü sözcükler yanlış anlama kaynağıdır. Her gün biraz daha yakınımda oturursun...

Ertesi gün Küçük Prens yine geldi.
-Hep aynı saatte gelsen daha iyi olur, dedi tilki, söz gelimi öğleden sonra saat dörtte gelecek olsan, ben saat üçte mutlu olmaya başlarım. Her geçen dakika mutluluğum artar. Saat dört dedi mi meraktan yerimde duramaz olurum. Mutluluğumun armağanını veririm sana. Ama gelişigüzel gelirsen, içimi sana hangi saatte hazırlayacağımı bilemem. Ayinsiz olmuyor.
....
....
Küçük Prens tilkiyi evcilleştirdi. Ayrılık saati yaklaşınca tilki:
-Ah dedi, gözyaşlarımı tutamayacağım.
-Suç sende, dedi Küçük Prens. Sana kötülük etmeyi düşünmemiştim, kendin istedin evcilleşmeyi.
-Orası öyle.
-Şimdi de gözyaşlarını tutamıyorsun.
-Orası öyle.
-Öyleyse bundan bir kazancın olmadı!
-Oldu, oldu, dedi tilki, başak tarlaları meselesi...
(Küçük Prens, sf:84-7)