24 Haziran 2010 Perşembe

"denizde akşam"



bendeki bildiğin bağımlılık halini aldı.

dinlemeden edemiyorum.

günün hangi saati dinlersem dinleyeyim, yüzümde bir gülümseme, içimde bir huzur...

bu çaldığı müddetçe herkese, her şeye aşık olabilirim sanki. öyle bir güç doğuruyor içimde.

sussun istemiyorum.

bildiğin bağımlılık..

15 Haziran 2010 Salı

dünden beri...



dünden beri bu çalıyor kulaklığımda. "ecelimden evvel öldürme beni" diyor. bu sözlerle bir biz oynarız herhalde. öyle lafın gelişi değil ama, kalkıp bildiğin gibi oynuyoruz işte :)

9 Haziran 2010 Çarşamba

bu sabah...




Bu sabah, komidinin üzerinde, şu son gecelerimin ortağı Faulkner’ın yanında buldum onu.
Kaybettiğim kolyemi.
“Hoşgeldin” dedim. Hiç sormadım bile nerdeydin diye...
Boynuma da takmadım. Ya yokluğuna, ya da şu an boynumdaki yoldaşıma alışmışım.
Düşündüm halbuki ne çok aramıştım ben onu, ne üzülmüştüm.

Geçenlerde bir gece, yine gözler bir yerlere dalmışken, bir de Erdal Güney o çok sevdiğim Gül Kokuşlum'u söylerken, yine böyle hissetmiştim.
Önce, bizden gidenin ardından dökülüyor yaşlar. dökülüyor, dökülüyor...
Ne zaman sonra, bizim de artık onda olmadığımızın farkına varınca, yine bir kez daha dökülüyorlar. asıl o zaman hoşçakal diyoruz. ve bu hoşçakal bu sefer bizden taraf ya, işte ayrılık da asıl o zaman. bunu fark etmek bile bir kez daha sızlatıyor insanın içini.

Bu sabah, kolyemi aldım, boynuma değil, diğerlerinin arasına koydum. Geçen geceyi hatırladım.

sonra dedim, ben Gül Kokuşlum'u bir süre dinlemeyeyim. nasıl olacaksa..

1 Haziran 2010 Salı

32




Hoş geldin.
Hiç böyle geleceğini düşünmemiştim.
Ben sandım ki sen geldiğinde ben başka yerlerde, başka hallerde olurum.
Kısmet böylesineymiş.
Olsun gel. Hoş geldin.

Seninle olan zamanımızı sakin sakin geçirelim diye, bugün sakin karşıladım seni.
Baş başa, en sevdiğim yerde.
Sonra bugün seninle, dünya için küçük ama bizim için büyük bir iş yaptık.
İsmini sildik listeden, telefondan, emailden.

Sana bir enkaz bırakmamak için epey uğraştı 31.
Senden önce bana tekrar tekrar salık verdi: “herkesi affet, her şeye boş ver”
Epey bir şey öğretti.
Merak etme insana dair hiçbir şey şaşırtmayacak bizi bir daha.

Ama ola ki bir şey olursa, ola ki hazırlıksız yakalanırsak yine, önümüzde asılı o satırları tekrarlicaz.
Hani yine bir acil durumda Hızır gibi yetişen o mısraları:
“silahlarını bırak, takma kafana,
sağlık olsun, bu da geçer
hem ne çıkar geçmese de”...

32.
Hoş geldin.
Gel.