9 Haziran 2010 Çarşamba

bu sabah...




Bu sabah, komidinin üzerinde, şu son gecelerimin ortağı Faulkner’ın yanında buldum onu.
Kaybettiğim kolyemi.
“Hoşgeldin” dedim. Hiç sormadım bile nerdeydin diye...
Boynuma da takmadım. Ya yokluğuna, ya da şu an boynumdaki yoldaşıma alışmışım.
Düşündüm halbuki ne çok aramıştım ben onu, ne üzülmüştüm.

Geçenlerde bir gece, yine gözler bir yerlere dalmışken, bir de Erdal Güney o çok sevdiğim Gül Kokuşlum'u söylerken, yine böyle hissetmiştim.
Önce, bizden gidenin ardından dökülüyor yaşlar. dökülüyor, dökülüyor...
Ne zaman sonra, bizim de artık onda olmadığımızın farkına varınca, yine bir kez daha dökülüyorlar. asıl o zaman hoşçakal diyoruz. ve bu hoşçakal bu sefer bizden taraf ya, işte ayrılık da asıl o zaman. bunu fark etmek bile bir kez daha sızlatıyor insanın içini.

Bu sabah, kolyemi aldım, boynuma değil, diğerlerinin arasına koydum. Geçen geceyi hatırladım.

sonra dedim, ben Gül Kokuşlum'u bir süre dinlemeyeyim. nasıl olacaksa..

Hiç yorum yok: