12 Haziran 2009 Cuma

birey vs. toplum

biraz önce sugibi'yi okuyordum. anlattığı bir konuda içim ezildi. bir yakınının başına gelenlerden yola çıkarak aldatmak konusunu yazmış. kadın 9 aylık hamileyken, kocası başka birine aşık olduğunu ve boşanmak istediğini söylüyor. daha sonra da boşanılıyor.

aşk için her şey yapılır deriz ya, yok ya, aşk için her şey yapılmaz. şu yukarıda sözü geçen aşka zerre kadar saygı duymuyorum. bunun gibilerinin dilinde, insanın adiliğini örtmek için kullandığı bir laf olup çıkıyor aşk. aşk insanı yüceltir, ama bu gibilerini yerin dibine sokuyor. yaptığınız adiliğin adını aşk koymayın. adiyim deyin, aşağılık herifin, şerefsizin tekiyim deyin, ama aşığım o yüzden demeyin.

bir de o adamla birlikte olmayı seçmiş kadın (metres) var tabi. kadınlar hayatta yeteri kadar haksızlığa uğruyor zaten. o yüzden kadınların birbirlerine arka çıkmaları gerektiğine inanıyorum. ama bu türler yüzünden utanıyorum kadınlığımdan. kadın demeyelim bunlara, arsız diyelim, rezil diyelim ama kadın demeyelim.

geçen gün konuşuyorduk. şu modernitenin getirdiği bireyselliğin ardından ahlak ve toplum değerlerinin önem kaybetmesi, aslında toplumu çok savunmasız bırakıyor. batı medeniyeti ile yaygınlaşan bireysel yaşam, "çünkü ben öyle istiyorum" cevabının yeterli olduğuna kanaat getiriyor. insan çıkarını her şeyden üstün görüyor. bunun akabinde sorumluluk, mantık ve yanlış-doğru gibi kavramlar değerini yitiriyor. "çünkü ben öyle istiyorum" cevabı başlı başına yeterli sayılıyor.

bireyselliğin kötü yanı, insanın arızalı bir varlık olduğunu hesaba katmaması. gazetelerin üçüncü sayfa haberleri, insanın hür iradesiyle kendine ve başkalarına yaptıklarını yazar. üçüncü sayfalar, insanın ne kadar zayıf/cani/aptal bir varlık olabildiğine dair en güzel kanıttır. zor hayat şartlarında düzgün kalabilmek güçlü bir kişilik gerektirir. işte toplumsal/ahlaki değerler de, insanın zayıflık gösterebileceği zor dönemlerde, insana kılavuzluk ederler.

işte modern toplum, bireyselliği öne çıkarıp toplum değerlerini kenara atarken, aslında kendi kolunu kesiyor. çünkü kendini istediği gibi davranmakta hür gören birey, yine kendi gibi düşünen ve değerlerden çok kendi bireysel çıkarlarına önem veren biri tarafından dolandırılabiliyor, aldatılabiliyor, kandırılabiliyor.

en başa dönecek olursak, hamile karısını terk eden adam ve evli adamı ayartan kadın, aynı şey başlarına geldiğinde, şikayet etme hakkına sahip değiller. çünkü karşılarındaki insanlar da aynen kendileri gibi, kişisel istek ve ihtiyaçlarını herşeylerden üstün tutarak hareket ediyor olacaklar.

bu da pek öğretici bir yazı oldu sanki... halbuki sırf sinirimden başlamıştım yazmaya...

2 yorum:

şugibi dedi ki...

ah bir bilsen ben neler düşünüyorum, gayet ilkel duygularla hareket edip hayalimde işkenceler kuruyorum. ama olan olmuş oluyor sonuçta. tamir edilebilecek şeyler olsa keşke bu yapılanlar. ilahi adaletin varlığına en çok inanmak istediğim zamanalr bunları düşündüğüm anlar.

müzi dedi ki...

Sugibi,
merak ettim ne gibi işkenceler mesela? bence senin hayal gücünden çok güzel şeyler çıkar ortaya :))
ama neye yarar, dediğin gibi olan olmuş ve oluyor, her şeye rağmen. salak insanlar insanın neşesinden çalarmış. o yüzden çözüm o siniri içinde biriktirmekte değil de, etrafındaki ilkesiz ve boktan insanları elemekte. söylemesi yapmasından kolay evet ama insan bazen duygularıyla değil, aklıyla hareket etmeli, ileride neşesi yeniden bozulmasın diye..
sevgiler, güzel oğluna da öpücükler.