31 Aralık 2010 Cuma
çayırda çimende 2010
Koca bir yıl döndüm dolandım bu türküyü dinledim. Her dinleyişimde, kırları hayal ettim. Bilmediğim diyarları özledim. Ben bu yıl, doğayı çokça seyrettiğim için mi bu türküye takıldım, yoksa bu türküye takıldığım için mi doğayı seyre daldım, bilemiyorum. Çok da önemi yok. Her seferinde içimi koskocaman bi sevgiyle kapladı. Hani o çimenlerin arasından biri kopup gelse koşar boynuna atlardım, öyle de hissettirdi.
Şimdi 2010’u düşündüğümde, en çok bu duygular var aklımda. İrili ufaklı dalgalanmalar arasında bu ve benzeri türkülerle, şarkılarla sakındım kendimi. 2010 sığındığım bir limandı. Bir yanım burada kalsaydık, iyiydi diyor. Diğer yanım ise, o sakinlik devam etsin, biz demir alalım diyor.
Heyecanla istediğim şeyler, ve bunlara dair umudum var. Umut en son terk edermiş. Dilerim umut bizi hiç terk etmesin.
Dilerim her şey hepimiz için iyilikle, güzellikle ve sağlıkla olsun. Gerisini bi şekil hallederiz nasıl olsa :)
Sevgimle,
müzi.
21 Aralık 2010 Salı
Hayat
Christmas tatili başladı. Çoğunluk evine döndü, dönüyor ya da kardan kapanan havaalanlarında bekliyor. Ben buradayım. Dedemse bir haftadır hastanede, bir makineya bağlı. Büyükler belli bir yaşa gelince, insan kendini o haberin geleceği güne hazırlıyor. Yine de 90 küsur yaşındaki dedemden ümidin kesilmesi üzüyor. Bir boşluk var. Hatırladıkça gözlerim doluyor, boşalıyor. Sonra derse dönüyorum.
Sonra filmlere dalıyorum. Sonuncusu Dilber’in Sekiz Günü idi. Dilber duru bir güzel, Mehmet de yalnız, topal ve sevilesi bir adam... Dilber’in bir bardak ayran ikramıyla, bir tencere fasulyesiyle mutlu olan bir adam. Yalnızlığı biliyor ya, ikram edilen ayranın da, pişirilen fasulyenin de değerini biliyor. Mehmet işte öyle güzel.
Bu türküyü filmde Mehmet Dilber’e söylüyor. “Ey Dilber” diyor, “sen hem gülsün, hem reyhansın. Sen hem dertsin, hem dermansın, hem hekimsin hem lokmansın. Mahvolmuşum ben, halim kötü”.
Dilber'e seslenebilsem diycem ki Dilber, sev şu Mehmet'i.
Bir sürü küçük ama iç burkan detayıyla, gösterişsiz hoşluklarıyla film bitiyor. Belki de izlerkenki ruh halimden, film içime işliyor, en çok da Mehmet.
Ertesi gün oluyor evi arıyorum. Annem poğaça yapmış. Kokusu buraya geliyor. Ve hayat devam ediyor.
8 Aralık 2010 Çarşamba
Çakıl
Geçen hafta, az biraz yoğun ve sıkıntılı geçti. Sıkıldıkça dersten kaçıp bedri rahmi eyüboğlu'na sığındım. Gecenin geç saatlerinde o vardı yanımda, dilimde, kulağımda, gülümsememde, göz yaşımda.
Hava çok soğuk. Ama ben Çakıl’ı okurken, buraya bahar geliyor.
seni düşünürken
bir çakıl taşı ısınır içimde
bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
bir gelincik açılır ansızın
bir gelincik sinsi sinsi kanar
seni düşünürken
bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır
deliler gibi dönmeye başlar
döndükçe yumak yumak çözülür
çözüldükçe ufalır küçülür
çekirdeği henüz süt bağlamış
masmavi bir erik kesilir ağzımda
dokundukça yanar dudaklarım
seni düşünürken
bir çakıl taşı ısınır içimde
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)