29 Kasım 2007 Perşembe

Sobe!

ben kucukken, mutlu bir cocuktum genelde. sokaklarda yakartop, kuka, yakalamac oynayan, eve aksam ezaninda zorla giren, eve cagrildiginda 'anne lutfen, biraz daha' diye yakinan, babasi cagirdiginda ise biraz korkan o yuzden itiraz etmeden hemen eve giden cocuklardan. oyle sirf kapi onunde oynamazdik. okul olmadigi zamanlarda hande ile bisikletlerimize atlar, sabah cikar aksam gelirdik. yenikoy'un bilmedigimiz sokagi, cikmadigimiz tepesi, denize girmedigimiz noktasi kalmadi. kis oldu mu ermeni tepesine cikar derme catma kizaklarimizla kayar, havalar isindi mi okula gitmeden once deniz kenarina gidip ayaklarimizi denize sokardik. mutlu cocuklardik biz. o yuzden belki de buyumek icin hic acele etmedik.

ben aslinda, disaridan cok mutlu ve huzurlu gorunen, icinde ise firtinalar kopan biriyimdir. zitliklar icindeyimdir hep. farkli istekleri olan, cesit cesit insanlar yasar icimde. hangi birinin isteklerini yerine getirecegimi bilemem cogu zaman. o yuzden de cok yorulurum, manen. bilenler ikizlersin de o yuzden der. aciklama kolay, ama boyle yasamak zor. bir benin aldigini diger ben begenmez, bir benin yaptigini diger ben bozar. boyle geciyor hayatim. bir baris yapsa icimdeki su kadinlar da ben de biraz rahata ersem.

ilk kopyam ilkokuldaydi. ertug kopya vermisti bana. hangi dersti hatirlamiyorum. yanyana oturuyorduk. o bana birseyler sordu, ben cevabi bilmiyordum. sonra umit'e sordu. umit cevabi bir kagida yazip ertug'a verdi, ertug da bana. aslinda hep caliskan bir ogrenciydim. o yuzden bu, liseye kadar ilk ve tek kopyamdi. yillar sonra ertug ile facebook'da bulduk birbirimizi. ilkokul arkadaslarini kocaman insanlar olarak gormek ne garip, ama bir o kadar da guzel. insan o saf, o cocuksu duygularina geri donebiliyor, cocuklugunu paylastigi insanlarla.

cep telefonum, pek de onemli degil, hayatimin merkezi degil. bir gun evde unutsam telaslanmam, gunum berbat gecmez. cep telefonuna yapisik insanlardan degilim, olmak da istemem. kullanmadigim zamanlarda cantamdan cikarmam. gittigim yerde oyle masanin uzerine koymam. bilmem, uygunsuz gelir bana boyle seyler. biliyorum gariplik bende, o yuzden siz alinmayin uzerinize.

en sacma huyum, duzen takintim sanirim. duzensiz bir yerde tedirgin, rahatsiz olurum. etrafi duzenlemeden rahatca oturamam, ders calisamam, yaptigim seye kendimi veremem. kafami toplayabilmem icin once bulundugum yeri, evimi, masami toplamam ve de guzellestirmem gerekir. okulda ofisimi paylastigim nick isminde ingiliz bir arkadasim vardi. ofisi katlanabilir kilmak icin guzellestirmeye calisiyordum. kendi masami toplamisim, duvarlara posterler asmisim, ama bir turlu icime sinmiyor. ofis istedigim gibi olmuyor, cunku nick'in masasi oyle daginik oyle karman corman ki, ofis ne denli guzel olursa olsun benim gozum nick'in masasina kayiyor. en sonunda dayanamayip soyledim. "nick" dedim. "biliyorum manyagin tekiyim ben ama sen masani toplamadikca rahat edemeyecegim" dedim. nick'in aslinda ne kadar iyi bir cocuk oldugunu o gun anladim. hic garipsemeden topladi masasini.

ask uzerine yazmak zor is. onceden soylenmis seyler soylememek neredeyse imkansiz. ama aski okumak dersek, o zaman baska. agdali sozleri oldum olasi sevmem. olani (ve de olmayani) gundelik kelimelerle sade ama ozgun bir sekilde anlatan yazilari hep daha samimi buldum. samimi bulduklarimi daha cok sevdim. iste belki de bu yuzden en cok orhan veli'yi, sait faik'i, cemal sureya'yi sevdim. ama en cok da nazim hikmet ve "karima mektup" burktu icimi. hani diyordu ya,

Karım benim!
İyi yürekli,
altın renkli,
gözleri baldan tatlı arım benim;
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın,
daha dava ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer
bana fanila bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı,
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı.

en sevdigim bloglar, yorum biraktiklarim. onlar kendilerini biliyor zaten.

B5, Mor Koyun, Yasemin cikin yerlerinizden, SOBE!

23 Kasım 2007 Cuma

dolunayda kar

kar iki gundur durmadan yagiyor. her yer bembeyaz. hava erken karariyor. saat 3'te evde gun isigiyla kitap okuyamiyorum artik. insan garip hissediyor. saat 3'te baslayan 'bugun de aksam oldu' duygusu.



karin guzelligi, karanlik gunleri aydinlatmasi. hava karanlik ama disarida kar varsa zifiri karanlik olmuyor hic. o beyaz parlaklik etrafi aydinlatiyor. hani dolunay geceyi aydinlatir ya, iste burada da her gun dolunay varmis gibi.

bugun ise gercekten dolunay var. kar ve dolunayla birlikte bakalim gece daha ne kadar aydinlik olacak diye bekliyorum.



bugun cok kotu dustum. meger bastigim yer buzmus, ama uzerine yeni kar yagdigi icin ben farketmedim. en tehlikelisi. ayaklarim yerden havalandi ve daha ne oldugunu anlamadan popomun uzerine sert bir inis yaptim. hani cizgi filmlerde duserler ya, aynen oyle. popom cok agriyor. sol tarafimin uzerine oturuyorum su an.

her gun fotograf cekiyorum. daha once fotografini cektigim yerler olmasina karsin gorunce yine cekiyorum. kar az iken, kar cok iken, kardan hic bir sey gorunmezken, gunes cikmisken, gunes yokken, saat 11 iken, saat 13 iken...



bugun eve gelirken bizim buradaki parktan gectim. buyuk bir cimlik alan. ilkokul ogrencilerinin futbol calistigi yer ayni zamanda. bembeyaz kar heryeri kaplamis. kendimi sehirden uzak issiz bir yerdeymisim gibi hissettim. etraf bombosmus, ucsuz bucaksiz bir yerdeymisim gibi. yine fotograf cektim.



hala usuyorum. gidip cay yapacagim. caydanligim yok. french press'te cay yapiyorum. cok da guzel oluyor. dusundum, evin en degerli esyasi french press'imiz. nescafe'ler, sallama caylar bana gore degil. kahve/cay dedin mi o koku tum evi buram buram sarmali. hani soguk bir havada eve varirsin, evdeki kisi cay demlemistir, ve daha kapida o koku gelir burnuna. 'caya mi denk geldim' dersin. nasil da isinir icin, ruhun, daha o anda.

ben cay yapmaya gidiyorum.

9 Kasım 2007 Cuma