25 Ekim 2009 Pazar

Ünsal Oskay



Marmara İletişim'in 401 no'lu en büyük dersliği, onun derslerinde dolar taşardı. boş saatlerimizde bile eğer onun başka bir sınıfa dersi varsa kalkar, okul bahçesinin merdivenlerinde oturmak yerine (ki bu en güzel faaliyetlerden sayılırdı), onun dersine girer, onu dinlerdik. çünkü onun her dersi birbirinden farklıydı. çünkü o bile o gün o dersi nasıl işleyeceğini önceden bilmezdi. onunki yalnızca aynı konuyu çok farklı şekillerde anlatabilme yeteneği değildi. ondaki, bilgeliğin her seferinde farklı şekillerde tezahür etmesiydi. çünkü o öyle engin bir denizdi.

17 Ekim cumartesi gecesi vefatını öğrendiğimde, üzüntümün en büyük nedenlerinden biri, yerini dolduracak başka birinin olmamasıydı. onun gibi başka biri yok, ne olacak şimdi diye düşündüm. değeri bilinmedi diyemem. bu ülke ne kadar değer bilirse o kadar tanındı, o kadar göründü ve konuştu televizyonlarda. üzüntüm, doldurduğu o yer hep boş kalacak diye.

en çok hayatın eşitsizliklerinden bahsederdi. popüler kültürü ve popüler hayatı eleştirirdi. basitliği eleştirirdi. eleştirir, diğer yandan hayatın ne kadar değerli ve herşeye rağmen güzel olduğunu anlatırdı. doğru düzgün insan olmanın ve hayatı doğru düzgün yaşamanın inceliklerini anlatırdı. o yüzden derslerinden birinde bize bir ödev vermişti: bir yaz gecesi fethiye körfezi'nden denize girip, deniz kenarında kendi ellerimizle yaktığımız ızgarada balık yemeliydik. hayat eşit değil. ama o eşitsizlikleri çözebilecek değerler var içimizde, derdi.

anlatılabilecek biri değildi. çok ama çok güzel bir insandı. bazen kızar küfür de ederdi. bazen alabildiğine sevecen olurdu. ama kızarken de severken de hep bir şey anlatırdı. söylediği hiç bir şey boşa değildi. değersiz değildi. küfürleri bile bayağı değildi. hatta küfürleri küfür değildi, onun hem entellektüel olup hem de üst bir sınıfa ait olmayı reddedişiydi. aydın ya da entellektüel diye anılan pek çok kişiden farkı, onda o sınıfa ait kibir yoktu. bunu da bir meziyet olarak değil, olması gereken diye görürdü.

Diplomamı onun elinden aldım. Bir kaç televizyon kanalı, onun ölüm haberini verirken, bizim dönemin mezuniyet törenini ve onun elinden diplomamı aldığım kareleri kullanmış. hocamla son karelerimdi. öpüştük ve vedalaştık. ardından gözyaşı dökerken gururluydum, referanslarımı, diplomamı onun elinden aldım diye... hocamdı diye. onu tanıdım, dinledim, sevdim, anılarıma koydum diye...

19 Ekim 2009 Pazartesi

haftasonu




güzel bir çay, güzel bir manzara, güzel bir sohbet... al sana mutluluk. yeter ki değerini bilenlerden ol.

9 Ekim 2009 Cuma

yol arkadaşım

7 yıl önce satın aldığım, 4 sene kullandığım, 3 sene önce de buradan ayrılırken satmak zorunda kaldığım bisikletim geldi ve beni buldu. Evet evet, geldi buldu beni.

Yaşlanmış, paslanmış ama ta kendisi. Benim yol arkadaşım. Departmanın önünde ve benim penceremin altında bisiklet park yerinde kilitli duruyor. Günde kaç kere bakıyorum, sabah akşam kontrol ediyorum, gitmiş mi, yerinden oynamış mı, ama yok, gelen giden yok, onu oradan alıp başka bir gün başka bir yere park eden yok. Orada penceremin altında duruyor benim sadık Küheylanım. Gelmiş bulmuş beni. Öyle hoşuma gidiyor ki pencereden aşağı baktığımda onu orada görmek. Bazı bağlar hiç kopmuyor.