18 Ocak 2011 Salı

sen çiçeksin



beni zaten hep, sadelik vurur.



TU KULÎLK Î (Sen Çiçeksin)

Sen çiçeksin
Baharda açan bir kır çiçeği
Baharda, gönlümün aydınlığında açan

Nereye gidiyorsun
Nereye gidiyorsun, geri dön
Geri dön, gönlümün hüznü

Bak yine keklikler
Keklikler yine yuva kurdular
Yuva kurdular gönlümün kayalıklarına

Sensiz yapamam
Sensiz ev bark kuramam
Sensiz ev bark kuramam, gülüm

9 Ocak 2011 Pazar

Zaman Yolcusunun Karısı - Time Traveller’s Wife



Bilim-kurgudan pek hoşlanmam. Zamanda yolculuk konulu filmlere bu sebeple uzak dururum. Kitabı okumamış, görmemiştim, ki görsem de bu isimde bir kitaba uzak dururdum. Film afişlerini orada burada gördüğümde de aynı sebeple ilgi göstermemiştim. Ama işte geçen sene, gazetelerde film hakkında birkaç olumlu yazı okuyunca, bir şans vereyim demiştim. Nereden bilirdim o sinema salonundan ben o vaziyette, kafamda o düşüncelerle çıkıcam. Öyle sevdim ki filmi, bu senenin ilk günü izleyeceğim filmlerden biri o olsun istedim.

Okumayanlar ve izlemeyenler için, bu, zamanda yolculuğu konu edinen bir kitap ve film değil. Bu, aşkı, beklemeyi, tahammülü, kızgınlığı, kızarken de sevmeyi, kopacak olmayı bilmeyi, birlikte korkmayı, özlemeyi konu edinen, izlerken ince ince sızlatan, gülümseten, aşkın o sıcaklığını, yakınlığını, uzaklığını içinize nüfuz ettiren, her şeye değer dedirten, tüm bunları çok gerçek duygularla anlatabilen, çok ama çok güzel bir aşk hikayesi.

Çok sahnesi var hatırlamak ve tekrar görmek istediğim, ve sizi aşk üzerine düşüncelere sevk eden. Aklımda kalan sahnelerden sadece biri: Henry ve Clare kavga ederlerken, Henry Clare’e, “seçme şansın vardı” dediğinde Clare’in “seçme hakkım hiç olmadı” demesi. Öyledir ya, bir seçim gibi gösterirler aşkı. Halbuki Clare’in seçme şansı yok, çünkü onu daha ilk gördüğü andan itibaren aşık Henry’e, en başından beri onu seviyor, onu bekliyor. Aşka düşmüş bir kere, seçme şansı olur mu hiç bundan sonra. Zor olacağını bilse de, dönüp gidebilir mi. Özleyeceğini bilse de sevmemeyi seçebilir mi.

Nasıl bir hayat seçtiğini biliyor Clare, ama seçme şansı yok işte, aşıkken yok. Hayat hep onu bekleyerek, onu özlemekten yorularak, ve onun yokluğunda ona kızarak geçecek. Ve Clare ona kızdığında bile Henry’i yine Henry ile aldatacak.

Filmin her sahnesini aklıma not etmeye çalışıyorum. Ama en çok, başlangıç sahnelerinde, Clare’in daha küçük bir kızken ağaçların arasında koşması ile, o en son sahnede yine aynı ağaçlıklı yolda bu sefer Henry'e koşması kalıyor.

Öyle güzel bağlantılar, öyle güzel ayrıntılar var ki, ikinci kez izlemek bile büyük keyif veriyor.